5 Kasım 2016 Cumartesi

İlk Yardım ( Bölgesel Yaralanmalarda İlk Yardım)

Sınıf: 11
Bölüm: Hemşire Yardımcılığı
Dersin Kazanımı: Bölgesel yaralanmalarda ilk yardım uygulanır.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası, sunu gösterisi, demonstrasyon, tartışma.
Başarım Ölçütleri: Bölgesel yaralanmalarda doğru ilk yardım uygular. 
Dersin İçeriği:
  
Baş ve Omurga Yaralanmaları 
Baş ve omurga yaralanmaları ölüm ve sakatlanmalara neden olduğu için çok önemlidir. Trafik kazalarında sakat kalma nedenlerinin % 40’ı ve ölümlerin % 80’i baş ve omurga yaralanmalarından kaynaklanmaktadır.

Trafik kazalarında yaralanma 

Baş ve omurga yaralanmalarında, darbenin şiddetine bağlı olarak saçlı deri, yüz bölgesi, kafa kemikleri ve kafatası boşluğunda yer alan beyin, yaralanabilir. Baş yaralanması sonrasında saçlı deri ya da yüzde görülen basit bir yara ve kanama, kafatası kırığının ya da beyin hasarının göstergesi olabilir.

Bel kemiğindeki yaralanmalarda omurgada ani sıkışma ya da ayrılma meydana gelebilir. Baş ve omurga yaralanmaları felçlere, görme- konuşma bozukluklarına, duyu kayıplarına ve bilinç düzeyinde bozulmalara neden olabilir. Baş ve omurga yaralanmaları; yüksek bir yerden düşme, suya atlama, trafik kazaları, iş kazaları, silah yaralanmaları, spor yaralanmaları, yüz ve köprücük kemiği yaralanmaları, enkaz altında kalma, darp vb. nedenlerle meydana gelir. Ancak, hiçbir belirti olmaksızın bu sayılan durumlara maruz kalan veya bilinci kapalı tüm hasta veya yaralılarda baş ve omurga yaralanması olduğu varsayılmalıdır. Baş ve omurga yaralanmaları çeşitli şekillerde görülebilir.

Saçlı deri yaralanmaları 
Saçlı deri, yaralanmalarında kanama çok olacağından kontrol altına alınmaya çalışılmalıdır.


Kafatası kırıkları 
Kafatası kırıklarında kemik kırığından çok, beyin hasarı ve kanaması daha önemlidir. Bu nedenle beyin hasarı ve kanama bulguları değerlendirilmelidir.

Yüz yaralanmaları 
Yüz bölgesinde ezilme, yanma, kanama, yumuşak doku kesileri ve yüz kemiklerinde kırık vb. yaralanmalar görülebilir. Ağız, burun, çene, göz ve kulak gibi organlarda da yaralanma oluşabilir. Ağız ve burun yaralanmalarında solunum ciddi şekilde etkilenebilir.

Omurga yaralanmaları 
Omurga, baş ve gövdeye destek olan bir yapıdır. Küçük ve esnek kemiklerle bir kanal görünümünde olup içerisinden merkezi sinir sisteminin uzantısı omurilik geçer. Baş ve omurga yaralanmalarında ani sıkışma ve ayrılma nedeniyle omurilik yaralanması oluşabilir, felç ve ölüme giden sonuçlar ortaya çıkabilir. Omurga yaralanmalarında en çok zarar gören bölge, bel ve boyun bölgesidir. Kazalarda ve darbelerde en çok boyun bölgesi, ağır kaldırma ve yanlış vücut hareketinden bel bölgesi etkilenir.

Motorlu taşıt kazalarında boyun omurlarının yaralanması 

Baş ve Omurga Yaralanma Belirtileri 
 Bilinç düzeyinde değişmeler, hafıza değişiklikleri ya da hafıza kaybı,
 Göz çevresinde ve kulak arkasında morluk,
 Burun ve/ veya kulaktan beyin omurilik sıvısı ve/ veya kan gelmesi,
 Baş ya da bel kemiğinde şekil bozukluğu,
 Başta, boyunda ve sırtta ağrı,
 Baş, boyun ve sırtta dış kanama,
 Solunum güçlüğü,
 Kusma,
 Vücudun herhangi bir yerinde, tam ya da kısmi hareket ve his kaybı, (özellikle kol ve bacaklarda)
 Denge kaybı.

Hasta veya yaralıda hiçbir belirti olmasa da, aşağıdaki durumlarda baş ve omurga yaralanmaları düşünülmelidir.
 Yüz ve köprücük kemiği yaralanmalarında,
 Silah yaralanmalarında,
 Tüm düşme vakalarında, (suya atlama, duvardan düşme vb.)
 Trafik kazalarında,
 Yıkık altında kalımda,
 Spor yaralanmalarında,
 Bilinci kapalı tüm hasta veya yaralılarda.

 Baş ve Omurga Yaralanmalarında
 İlk Yardım Baş ve omurga yaralanmalarında aşağıdaki ilk yardım işlemleri uygulanır.
 Bilinç kontrolü yapılır.
 Bilinci açıksa hareket etmemesi istenir, hiçbir şekilde hareket ettirilmez. Ancak olay yerinde herhangi bir tehlike söz konusu ise düz pozisyonda daha güvenli bir yere sürüklenir. (Baş- boyun- gövde ekseni bozulmadan sürüklenir.)
 Yaşam bulguları değerlendirilir, (ABC)
 Hemen tıbbi yardım (112) istenir,
 Boyun tespiti yapılır,

Boyun tespiti 

 Tıbbi yardım ekibi gelene kadar yaşamsal hasta veya yaralının bulguları takip edilir.

Delici Göğüs Yaralanmaları 
Göğsün içine giren delici, batıcı cisim, akciğer zarını ve akciğeri yaralar. Atmosfer havası, bu yaradan rahatlıkla içeri girip çıkarak akciğerlerin büzülmesine neden olur. Hasta veya yaralının her soluk alış verişinde yaralı bölgede solunum sesi duyulur. Bu açık göğüs yaralanmasının önemli bir belirtisidir. Batıcı veya delici cisim, göğüs boşluğunda bulunan kalp, büyük atardamar, toplardamarların yaralanmasına ve kaburgaların kırılmasına da neden olabilir.

Delici Göğüs Yaralanmalarının Belirtileri 
Delici göğüs yaralanmalarında şu belirtiler görülür.
 Göğüs bölgesinde açık yaralanma bulgusu ya da saplanmış cisim varlığı,
 Yarada solunum sesi, (göğüsteki yarada nefes alıyor görüntüsü)
 Yara bölgesinde solunumla artan ağrı,
 Solunum güçlüğü, hızlı ve yüzeysel solunum,
 Öksürme,
 Kan tükürme,
 Siyanoz.

Delici Göğüs Yaralanmalarında İlk Yardım 
 Hasta veya yaralının bilinç kontrolü yapılır,
 Yaşam bulguları (ABC) ve yaranın durumu değerlendirilir,
 Hemen tıbbi yardım (112) istenir,
 Açık göğüs yaralanması varsa yara deliği avuç içi ile fazla bastırılmadan kapatılır. Yaralının bilinci yerinde ise kendi avucu ile kapatması istenir. Bu uygulama, göğüsteki yaradan giren hava nedeniyle akciğerlerin daha fazla büzülmesini önler. Yaranın üzeri temiz, hava geçirmeyen özellikte naylon poşet, alüminyum folyo vb. malzeme ile kapatılarak üç tarafı bantla sabitlenir. Nefes alma sırasında yaraya hava girmesini engellemek; nefes verme sırasında havanın dışarı çıkmasını sağlamak için yara üzerine konan malzemenin bir ucu açık bırakılır.
 Göğüste saplanmış bir cisim varsa cisim kesinlikle çıkartılmaz. Cismin ileri ya da geri hareketini engellemek için etrafı temiz bezlerle desteklenerek sabitlenir.
 Hasta veya yaralıya ağızdan hiçbir şey verilmez,
 Tıbbi yardım gelinceye kadar yaşam bulguları takip edilir.

Delici Karın Yaralanmaları 
Karın bölgesi, diğer vücut boşlukları gibi kemik doku ile korunmadığı için yaralanmalara açık bir bölgedir. Bu bölgede yaşamsal öneme sahip organ ve dokular bulunur. Hasta veya yaralının karın bölgesindeki yarasının boyutları ve derinliği önemlidir. Delici ve kesici yaralanmalarla oluşan açık yaradan karın içi organlar dışarı çıkmış olabilir, iç ve dış kanamalar görülebilir.

Delici Karın Yaralanmalarının Belirtileri 
Delici karın yaralanmalarında şu belirtiler görülür.
 Karın bölgesinde açık yaralanma bulgusu, dışarı çıkmış organlar ya da saplanmış cisim varlığı,  Karın bölgesinde sertlik ve hassasiyet,
 Şiddetli ağrı.

Delici Karın Yaralanmalarında İlk yardım 
 Hasta veya yaralının bilinci kontrol edilir,
 Hasta veya yaralının yaşam bulguları kontrol edilir, (ABC)
 Hemen tıbbi yardım (112) istenir,
 Açık yara, vücut eksenine paralel ise hasta veya yaralının bacakları uzatılarak sırt üstü yatırılır. Yara, vücut eksenine dik ise dizlerin altı desteklenerek yaralı bacaklar bükülmüş olarak yatırılır.

 Vücut eksenine dik karın yaralanmasında pozisyon verilmesi 

 Dışarı çıkan organlar içeri sokulmaya çalışılmaz.
 Dışarı çıkan organların üzeri, ılık su ile ıslatılmış temiz bir bez ile örtülür.
 Islak bezin üzeri temiz, hava geçirmeyen özellikte naylon poşet, alüminyum folyo vb. malzemeyle kapatılarak hava ile temas etmeyecek şekilde dörtkenarı bantla sabitlenir. Böylece organların ve ıslak bezin kuruması önlenmiş olur.
 Karında saplanmış bir cisim varsa cisim, kesinlikle çıkartılmaz. Cismin ileri ya da geri hareketini engellemek için etrafı temiz bezlerle desteklenerek sabitlenir.

Karında saplanmış cismin sabitlenmesi 

 Ağızdan yiyecek ya da içecek verilmez,
 Tıbbi yardım gelinceye kadar yaşam bulguları izlenir.

4 Kasım 2016 Cuma

İlk Yardım (Yara Çeşitleri)

Sınıf: 11
Bölüm: Hemşire Yardımcılığı
Dersin Kazanımı: Yarayı tanımlar. Yara çeşitlerini ayırt edebilir. İlk yardım uygulayabilir.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası, sunu gösterisi, demonstrasyon, tartışma.
Başarım Ölçütleri: Yara çeşitlerini sıralar, ilk yardım uygular. 
Dersin İçeriği: 

YARA VE YARA ÇEŞİTLERİ 
Travma; ani olarak dıştan mekanik bir etki sonucu meydana gelen, sağlığı tehdit eden, fiziksel ve ruhsal hasarlara yol açan bir olaydır. Yara, travmanın oluşturduğu etki nedeniyle deri veya mukoza bütünlüğünün bozulmasıdır. Çarpma, düşme, kuvvetli darbeler, atmosfer basıncı, termal etkiler, (yanık, donma) elektrik çarpması ve radyoaktivite gibi faktörler yaralanmalara neden olur.

Yaralanma sonucunda vücutta değişik derecelerde etkilenmeler ve hasarlar oluşabilir. Yaralanmanın şiddeti ve yaralanan bölgenin özelliğine göre basit bir yaralanma ya da yaşamsal organları etkileyecek ve kısa sürede ölüme götürebilecek bir yaralanma da olabilir. Yaralanma, yaraya yakın kan damarları, kas, sinir gibi yapılarla birlikte iç organ ve dokuları da kapsayabilir. Yara ne kadar derin ise o kadar çok organ ve doku, olaydan etkilenmiş demektir. Ayrıca derinin koruma özelliği bozulacağından enfeksiyon riski de artar.

Yaralanmalar, deri bütünlüğünün bozulduğu açık yara özelliğinde olabileceği gibi vücut üzerinde gözle görülür herhangi bir belirti göstermeden künt yaralanma şeklinde de karşımıza çıkabilir. Vücuda gelen künt darbeler, derinin altındaki dokuları ezer, derinin altındaki tabakalar ve küçük damarlar hasar görür. Hasar oluşan alana sıvı ve kan sızar. Kan sızdıkça derinin rengi siyah veya maviye dönüşür (ekimoz). Yaralanmada hasar fazla ise büyük damarlar yırtılarak deri altındaki dokuların içine sızar. Yaralanan bölgede kan göllenmesi (hematom) oluşur. Kan göllenmesi, kırıklarla birlikte oluşan damar yaralanmalarında da görülür. Bölgede, sıvı ve kan birikmesine bağlı şişlik ve ağrı vardır.

 Künt yaralanma

Deri ve mukoza bütünlüğünün bozulduğu açık yaralanmalarda kanama ve enfeksiyon riski artar. Bu yaralar, yüzeysel olabileceği gibi ciddi yaralanmalar ve kırıklarla birlikte de görülebilir. Açık yaralanmalarda görülen ortak belirtiler; kanama, ağrı ve yara kenarlarının ayrılmasıdır.

Açık yaralanma 

Yara Çeşitleri 
Açık yaralar değişik şekillerde görülebilir.

Sıyrık Yara 
Sıyrık yara, derinin sert bir yüzeye sürtünmesi (çakıl taşları, tırtıllı yüzeyler, asfalt vb.) sonucunda derinin dış tabakasının bir bölümünün kaybı ile oluşan yaradır. Yaralanan bölgede kılcal damar kanaması görülür. Sinir uçlarının sonlandığı bölge etkilendiği için bu tip yaralar ağrılıdır.
Kesik Yara 
Kesik yara, keskin veya sivri uçlu (cam, bıçak, çakı vb.) bir cisimle meydana gelen yaradır. Kesici cisim, düzgün veya parçalı bir yara oluşturabilir. Kesiler, ya yüzeyseldir ya da derindir. Derin kesiklerde sinir, damar, kas gibi dokular zarar görebilir.
 Ezik Yara 
Ezik yara, enkaz altında kalma, trafik kazası, vücut üzerine ağırlık düşmesi, taş, sopa, yumruk çarpması ve sıkışma kazaları sonucu oluşur. Yara kenarları ezik görünümdedir. Kesik yaralara göre kanama riski daha azdır. Yaralanma şiddetinin yüksek olmasının etkisiyle iç organlarda meydana gelebilecek hasarlar, yaşamı tehlikeye sokabilir.
Delici Yara 
Delici yara, bıçak, çakı, şiş, kırık cam, kurşun vb. kesici, delici aletlerle oluşan yaralardır. Yaranın derinliği ve yüzey genişliği delici cismin uzunluğuna ve şekline bağlıdır. Bu yaralarda genellikle yüzeysel genişlik az, derinlik ise fazladır. Kanama görülmeyebilir; ancak batan cismin etkisiyle büyük damarlarda, iç doku ve organlarda yaralanma olursa ciddi kanamalar oluşabilir. Bu nedenle delici yaralanmalarda, yaşamı tehlikeye düşüren sonuçlar ortaya çıkabilir.

Batıcı cisim yaralanması 

 Parçalı Yara 
Parçalı yara, deri veya deri altındaki dokuların bir bölümü ya da tamamının ayrılması ile oluşan yaralardır. Makine, ev, motosiklet kazaları ve küçük tamir aletleri ile çalışma sırasında parçalı yaralanmalar meydana gelebilir. Bu tip yaralanmalar genellikle baş, el, kol, bacak ve ayakta görülür. Dokular, genellikle anatomik bölgelerinden ayrılmıştır ve oldukça fazla kanama vardır.

Enfekte Yara 
Enfekte yaralar, mikroorganizma bulaşma olasılığı yüksek olan yaralardır. Enfeksiyon oluşma riski yüksek yaralar şunlardır:
 Üzerinden 6 saat geçmiş yani gecikmiş yaralar,
 Kenarları düzgün olmayan yaralar,
 Cerrahi dikişleri ayrılmış yaralar,
 Çok kirli ve derin dokuların (damar, kas, sinir vb.) hasar gördüğü yaralar, Ateşli silahlarla meydana gelen yaralar,
 Böcek, yılan, köpek gibi canlıların ısırma ve sokmalarıyla oluşan yaralardır.

Ciddi Yaralar
Bazı yaralar, özelliklerinden dolayı ciddi yara olarak değerlendirilir. Ciddi yaraların belirtileri şunlardır:
 Kenarları 2- 3 cm’den daha fazla ayrık olan,
 Kanaması durdurulamayan,
 Kas ve kemiğin göründüğü,
 Delici aletlerle oluşan,
 Yabancı cisim saplanmış olan,
 İnsan ve hayvan ısırmaları,
 Görünürde iz bırakma ihtimali olan yaralardır.

Yaralanmalarda İlk Yardım 

Yaralanmanın şiddetini ve yaranın ciddiyetini belirlemek çok önemlidir. Açık yaralanmalarda genel ilk yardım uygulamaları şunlardır:
 Hasta veya yaralının yaşam bulguları değerlendirilir, (ABC)
 Yara bölgesi değerlendirilir,
 Yaranın oluş şekli,
 Süresi,
 Yarada yabancı cismin varlığı,
 Kanama durumu vb.
 Yaralanma ve kanama ciddi ise tıbbi yardım (112 aranır) istenir.
 Kanama varsa durdurulur,
 Mümkünse yara, su ve sabunla yıkanır, (İçerisinde toz, toprak vb. yabancı maddeler bol temiz su ile yıkanarak uzaklaştırılır)
 Yaranın üzeri temiz bezle kapatılır. Pamuk, kâğıt mendil, peçete vb. yara üzerine konulmaz. Bu malzemeler, yara üzerinde lif bırakıp kolayca dağıldıklarından enfeksiyon riski oluştururlar.
 Gerekirse sargı ile sarılır,
 Yaralı bölge kalp seviyesinin üzerinde tutulur,
 Yara bölgesinin hareketi, ağrı ve kanamayı önlemek için engellenir.
 Yara içi kurcalanmaz. Alkol, iyot, antibiyotik içeren merhem, pudra vb. maddeler yara üzerine uygulanmaz; çünkü bu maddeler, yarada tahriş, alerji oluşturabilir ve yaranın iyileşmesini geciktirir.
 Yaraya batan cisim varsa çıkartılmaz. Batan cismin etrafı temiz bir bezle desteklenerek yabancı cismin ucu dışarıda kalacak şekilde sabitlenir. Kanama varsa yara kenarlarına basınç uygulanır.

Batan cismin sabitlenmesi 

 Hasta veya yaralı, tetanos aşısı için yönlendirilir.

karın yaralanmalarında ilk yardım izleyiniz.

3 Kasım 2016 Perşembe

İlk Yardım (Şok)


Sınıf: 11 
Bölüm: Hemşire Yardımcılığı
Dersin Kazanımı: İç kanamalarda ilk yardım uygular.
Yöntem ve teknikler: Anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası, sunu gösterisi, demonstrasyon, tartışma.
Başarım Ölçütleri: İç kanamaların belirtilerini sıralar. Şokun çeşitlerini, belirtilerini sıralar. Şokta ilk yardım uygular.
Dersin İçeriği: 


Videoyu izlemek için tıklayınız.

İÇ KANAMALAR 
Kanın damar dışına çıkarak vücut boşlukları (karın boşluğu, göğüs boşluğu, içi boş olan organlar, eklem boşluğu vb.) içine sızmasına iç kanama denir. İç kanamalar, şiddetli travma, darbe, kırık, delici aletlerle veya ateşli silahla yaralanma, hastalık ya da çeşitli zehirli maddeler nedeniyle oluşabilir. 


Karın boşluğunda iç kanama 


İç Kanama Belirtileri 
Hasta veya yaralıda, iç kanama olduğuna dair değişik belirtiler görülebilir. İç kanama, dış kanamada olduğu gibi gözle izlenemez. Ancak akciğer, mide, barsak ve böbrekler gibi organlarda oluşan kanamalar, balgam, kusmuk, idrar ve dışkı ile birlikte görülebilir. Örnek: Akciğer yaralanmasında, ağızdan kan gelmesi veya idrar yolu ya da böbrek yaralanmasında idrarla kan gelmesi gibi. 

Karaciğer, dalak, pankreas veya eklem yaralanmalarında kanamalar vücut iç boşluklarına akar. Vücut yüzeyindeki morluklar, eziklikler, şişlik, sertlik vb. belirtiler de bu kanamalara ipucu oluşturur. İç kanamalar, hasta veya yaralıda şok ve ölüme götürecek kadar kan kaybına neden olabilir. 
Kan kaybına bağlı olarak gelişen genel belirtiler şunlardır: 
 Huzursuzluk, 
 Bayılma hissi, baş dönmesi, 
 Yüzde, parmak uçlarında ve dudaklarda solukluk, 
 Derinin nemli ve soğuk olması, 
 Hava açlığı, hızlı ve yüzeysel solunum, 
 Hızlı ve zayıf nabız, 
 Aşırı susuzluk hissi, 
 Gözlerde donukluk, 
 Hastanın bilincinde zayıflama veya bilincin kaybolması, 
 İç kanamanın yerine ve sebebine göre ağrı ifadesi. 

İç Kanamalarda İlk Yardım 
Hasta veya yaralının iç kanaması varsa kısa sürede tıbbi müdahale gerekir. İç kanama şüphesi olan hasta veya yaralılara aşağıdaki ilk yardım uygulamaları yapılır. 
 Hasta veya yaralının ABC’ si değerlendirilir, 
 Sıkan giysileri gevşetilir, 
 Hemen tıbbi yardım (112) istenir, 
 Hasta veya yaralı, bilinci açık ise ayakları “30 cm” yükseltilir, bilimci kapalı ise koma pozisyonu verilir, 
 Vücut sıcaklığını korumak için hasta veya yaralının üzeri örtülür, 
 Hasta veya yaralı hareket ettirilmez (kırık varsa kan damarları yaralanabilir), 
 Ağızdan asla yiyecek içecek verilmez, 
 Tıbbi yardım gelene kadar yaşamsal bulguları takip edilir.
ŞOK

Şok, kalp- damar sisteminin yaşamsal organlara yeterli miktarda kan taşıyamaması sonucu ortaya çıkan ve tansiyon düşüklüğü ile seyreden akut (aniden, birden) dolaşım yetmezliğidir. Kalp- damar sisteminin görevi, kanın tüm hücre ve dokulara ulaşmasını sağlamaktır. Kan sayesinde hücrelere oksijen ve besin maddesi taşınır. Hücrelerin metabolik atıkları da kan ile uzaklaştırılır. Bu durumlardan birinde yetersizlik oluşursa organ ve doku kan dolaşımı bozularak şok gelişebilir. 

Şok Nedenleri 
Şok, dolaşımdaki kan miktarının aniden önemli ölçüde azalmasına bağlı olarak gelişebileceği gibi; aşırı sıvı kaybı, (kusma, ishal, aşırı susuz kalma, büyük yanıklar vb.) kalp ritim bozuklukları, alerjik reaksiyonlar, alkol ve kimyasal madde zehirlenmeleri, karın içi iltihaplanma, başa şiddetli darbe alma, aşırı korku ve heyecan durumlarında da görülebilir. Nedeni ne olursa olsun şok tablosu organ ve dokuların kanlanmasının bozulmasına bağlı olarak gelişir. 
Organ ve dokuların kanlanması aşağıdaki nedenlerle bozulur

 Aşırı kan ve sıvı kaybı ile damarlar içindeki kan miktarı azalınca doku ve organlara yeterince kan gidemez. 

 Kalpte meydana gelen hasar neticesinde kalp, kanı pompalama işlevini gereği gibi yapamaz. 

 Damar yatağının genişlemesi neticesinde kan hacmi normal miktarda olmasına rağmen damar yatağını dolduramadığından yeterli oranda kanlanma sağlanamaz. 

Şok Çeşitleri 
Bütün şok çeşitlerinde sonuç aynıdır. Dokularda yeterli düzeyde kanlanma ve oksijenlenme olmayacaktır. Şoku nedenlerine göre aşağıdaki şekilde sınıflandırabiliriz: 
 Hipovolemik şok: Sıvı kaybına (iç ve dış kanamalar, ishal, kusma, yanıklar vb.) bağlı olarak gelişir. 
 Kardiyojenik şok: Kalbin pompalama görevini yerine getirememesine (kalp yetmezliği, kalp atım bozukluğu, kalp krizi vb.) bağlı olarak gelişir. 
 Vazojenik şok: Sinir sisteminin damarlar üzerindeki kontrolünün kaybı sonucunda damar yatağının genişlemesine bağlı olarak gelişir. Örnek: Baş ve omurga yaralanmaları, zehirlenmeler, alerjik reaksiyonlar, aşırı duygusal reaksiyonlar, ağrı vb. durumlar. 

Şok Belirtileri 
Şokta görülen genel belirtileri şu şekilde sıralayabiliriz: 
 Endişe, huzursuzluk, 
 Halsizlik, yorgunluk ve uykuya eğilim, 
 Bayılma hissi, baş dönmesi, 
 Bulantı, kusma, 
 Susuzluk hissi, 
 Hava açlığı, hızlı ve yüzeysel solunum, 
 Hızlı ve zayıf nabız,  
 Soğuk, soluk ve nemli cilt, 
 Donuk ve anlamsız bakışlar, 
 Bilinç düzeyinde azalma, 
 Dudak çevresinde morarma, 
 İdrar miktarında azalma. 

Şokta İlk Yardım 
Şokta görülen belirtileri erken dönemde tanıyıp ilk yardım uygulamalarına başlamak hasta veya yaralının hayatını kurtarır. Şokta aşağıdaki ilk yardım uygulamaları yapılır. 
 Hasta veya yaralının ABC’ si değerlendirilir, 
 Varsa sıkan giysileri gevşetilir, 
 Hemen tıbbi yardım (112 aranır) istenir, 
 Dış kanama varsa durdurulur, 
 İç kanama yoksa şok pozisyonu verilir. 

Bu pozisyon, hasta veya yaralıda kalbe dönen kan miktarını artırarak hayati organların daha iyi kanlanmasını sağlar. Şok pozisyonu verebilmek için; 
 Hasta veya yaralı sırt üstü yatırılır, 
 Ayaklar, 30 cm kadar yukarı kaldırılarak altına destek (çarşaf, battaniye, yastık, katlanmış kıyafet vb.) konulur. 
şokta hasta pozisyonu izleyiniz




Şok pozisyonu 

 Hasta veya yaralının üzeri vücut sıcaklığını korumak için örtülür, 
 Hasta veya yaralı hareket ettirilmez, 
 Ağızdan asla yiyecek içecek verilmez, 
 Tıbbi yardım gelene kadar yaşamsal bulguları takip edilir.

2 Kasım 2016 Çarşamba

Endokrin Sistemi Hastalıkları (Pankreas Hastalıkları-2)

Sınıf: 11
Alan: Hemşire Yardımcılığı 
Dersin Kazanımı: Pankreas hastalıklarını açıklar.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası, sunu gösterisi, demonstrasyon, tartışma.
Başarım Ölçütleri: Pankreas hastalıklarını sıralar. Pankreas hastalıklarının nedenlerini, belirtilerini sıralar. Pankreas hastalıklarının tanı ve tedavi yöntemlerini sıralar. 

Dersin İçeriği: 


Pankreas


Hipoglisemi 

Fazla insülin kullanımı, aşırı bedensel aktiviteler ya da yemek vaktinin geciktirilmesine bağlı olarak kanda glukoz oranı düşer; buna, hipoglisemi denir. Hipoglisemi ani olarak ortaya çıkabilir.

Belirtileri ve bulguları 



Kanda glikoz seviyesi 50-60 mg/dl’nin altına düşer. Glikoz seviyesi düşerken adrenalin seviyesinde artış olur ve buna bağlı olarak;

  •  Terleme,
  •  Tremor,
  •  Taşikardi,
  •  Palpitasyon,
  •  Çarpıntı,
  •  Anksiyete bozukluğu,
  •  Solgunluk gibi adrenerjik belirtiler görülür.


Ayrıca merkezi sinir sistemini ilgilendiren belirtiler,

  • Konsantrasyon bozukluğu,
  •  Konfüzyon,
  •  Ani davranış değişiklikleri (ani öfkeler vb.),
  • Çift görme,
  • Baş dönmesi vb. belirtiler görülür.


Hipoglisemi daha ağırsa belirtiler de ağırlaşır.

  •  Oryantasyon bozukluğu,
  •  Bayılma,
  •  Uyuklama hali ve zor uyandırılma,
  •  Bilinç kaybı görülebilir.


Tanı yöntemleri 
Hastanın diabetik olduğu biliniyorsa hipoglisemi düşünülerek hemen kan ve idrar tahlilleri yapılması gerekir. Kanda glikozun düşük olması, hipoglisemi belirtilerinin olması ve glikoz verilmesi halinde hasta düzeliyorsa hipoglisemi teşhisi kesinleşir.

Tedavi 
Hipoglisemi geliştiğinde hastanın bilinci yerindeyse ağızdan alacağı 3-4 parça şeker yeterli olabilir. Yetersiz olursa şeker almayı tekrarlar. Hastanın bilinci yerinde değilse tedavi sağlık kuruluşunda yapılır.

Ketoasidoz 

Kanda insülin eksikliği ya da yokluğuna bağlı olarak ketoasidoz gelişir. İnsülin eksikliğinde; karbonhidrat, protein ve yağ metabolizmasında bozulmalar, sıvı-elektrolit dengesizlikleri oluşur. Ketoasidoz daha çok Tip 1 diabetlerde görülür. Tip 2 diabetlerde sık değildir. İnsülin eksikliğinde glikoz hücre içine giremez, karaciğerde depolanamaz ve metabolizması bozulur. Bunun sonucunda, hiperglisemi ortaya çıkar. Diabetik ketoasidozun oluşumunda insülin eksikliği, insülin karşıtı etki gösteren hormonların artışı ve dehidratasyon önemli rol oynar. İnsülinin yetersizliği nedeniyle periferik dokularda glukoz kullanımı azalır. Vücutta temel enerji kaynağı olan glukoz bu durumda enerji kaynağı olmaktan çıkar, yerine yağ asitleri ve keton cisimcikleri temel enerji kaynağı olur. Diabetik ketoasidozda, keton cisimcikleri 200-300 misli artış gösterir. Bu artış diabetik ketoasidozda asidozun primer sebebidir.

Belirtileri ve bulguları 
Hiperglisemiye bağlı olarak;
  •  Polidipsi,
  •  Poliüri,
  •  Bulanık görme,
  •  Yorgunluk,
  •  Baş ağrısı,
  •  Deri turgorunda azalma olur.


Keton cisimciği artmasına bağlı olarak;
  • Bulantı, kusma,
  •  Karın ağrısı,
  •  Hastanın nefesinin aseton kokması(çürük elma, meyve kokusu), hızlı nefes alma,
  • Ağız kuruluğu,
  •  Yüz sıcaklığı ve kuruluğu,
  •  Aşırı yorgunluk ve uyku hali görülür.

İnsülin eksikliği düzeltilmezse hasta komaya girer.

Tanı yöntemleri 
Kan glikoz düzeyine bakılır ( 300-800 mg/dl düzeyindedir.) ve diğer biyokimya tetkikleri yapılır.

Tedavi 
Tedavide ilk amaç; dehidratasyonu, hiperglisemiyi ve elektrolit dengesizliğini düzeltmektir.

1 Kasım 2016 Salı

Endokrin Sistem Hastalıkları (Pankreas Hastalıkları-1)

Sınıf: 11
Alan: Hemşire Yardımcılığı
Dersin Kazanımı:  Pankreas hastalıklarını açıklar.
Yöntem ve Teknikler: Anlatım, soru-cevap, beyin fırtınası, sunu gösterisi, demonstrasyon, tartışma.
Başarım Ölçütleri:  Pankreas hastalıklarını sıralar.  Pankreas hastalıklarının nedenlerini, belirtilerini sıralar. Pankreas hastalıklarının tanı ve tedavi yöntemlerini sıralar. 
Dersin İçeriği: 


PANKREAS HASTALIKLARI 
Pankreas, 60-100 gram ağırlığında bir organ olup bir milyon adacıktan oluşmuştur. Bu adacıklar, pankreasın özellikle kuyruk kısmında bulunur. Bunlara, langerhans adacıkları denir. Pankreasın iç ve dış salgıları vardır. Pankreasın dış salgıları, sindirim fonksiyonunda rol alan amilaz, lipaz ve tripsindir. Bu salgılar; protein, yağ ve karbon hidrat metabolizmasında rol oynar. Pankreasın iç salgıları ise langerhans adacıklarından salgılanan insülin, glukagon ve somatostatin hormonlarıdır.

Diabetes Mellitus 
Diabetes Mellitus (DM); insülin hormonunun yokluğu, yetersizliği ya da etkisizliği sebebiyle kanda şeker oranının yükselmesiyle ortaya çıkan metabolik bir hastalıktır. İnsülin hormonunun eksikliği karbonhidrat, yağ ve protein metabolizmasının bozulmasına neden olur. Bozulan metabolizma sonucu ciddi komplikasyonlar ortaya çıkar.

 Etyoloji 
Genetik yatkınlık, çeşitli hormonal bozukluklar, pankreas hastalıkları, çeşitli ilaçlar, çeşitli genetik sendromlar, sekonderdiabet oluşmasına neden olabilir.

Belirtileri ve bulguları 

  1. Polidipsi (susamanın artması, ihtiyaçtan fazla su içilmesi), 
  2. Poliüri (idrar yapımının artması), 
  3. Polifaji(iştah artması nedeniyle aşırı yemek yeme), 
  4. Halsizlik, yorgunluk, 
  5. Ani görme değişiklikleri, 
  6. Ellerde ve ayaklarda uyuşukluk ve titreme, 
  7. Ciltte kuruluk, 
  8. Yaraların geç iyileşmesi, 
  9. Sık tekrarlayan enfeksiyonlar, 
  10. Tip 1 diabetde bulantı, kusmave karın ağrısıdır. 

Tanı yöntemleri 
Açlık kan şekeri bakılır (Normal değeri 70-110 mg/dl’dir.). Kesin tanı için glukoz değerlerine farklı zamanlarda en az iki kez bakılır; oral glikoz tolerans testi, postprandial şeker (tokluk şekeri), glikolize hemoglobin(Kan glikoz düzeyi hakkında bilgi verir.)ölçülür. Tokluk şekerinin normal değeri <140 mg/dl’dir.

Tedavi 
Diabet, tedavisi yapılarak ortadan kaldırılabilen bir hastalık değildir. Bu nedenle diabetli hastaları oluşabilecek komplikasyonlardan koruyarak yaşamlarını idame ettirmelerini sağlamak en önemli husustur.
Diabetin erken ve geç komplikasyonları mevcuttur.
Bu komplikasyonlar:

  1. Diabetin erken komplikasyonları; hipoglisemi, diabetikketoasidoz, hiperglisemikhiperosmolarnonnekrotiksendrom (HHNS)’dur. 
  2. Diabetin kronik (geç) komplikasyonları; orta ya da büyük kan damarlarının kalınlaşması, sertleşmesi ve plaklar oluşmasıdır. Bunun sonucu olarak kan dolaşımı bozulur, ülser ve enfeksiyon ,diabetikretinopati, diabetiknefropati, diabetiknöropati, diabetik ayak (Ağrı algılanmaz bu nedenle ayakta oluşan travmalar hissedilmez.Tırnak keserken farkında olmadan derin kesikler, yanıklar, yaralanma vb. olabilir. Cilt kurudur, sıcak ya da soğuk algılanamaz.)oluşur. Diyabetik ayak, tedavi edilmezse tüm ayağı kaplayan nekroz oluşur ve bu amputasyona kadar gidebilir.

  Diabetik ayak 

Diabetli hastalar şu ilkelere mutlaka uymalıdır:
  1. Hastanın diyeti, hastanın yaşına, kilosuna ve yaşam biçimine göre düzenlenir. 
  2. Hastalara, düzenli yürüyüş ya da diğer aktiviteleri yapmaları önerilir. (Diabetli hastaların fiziksel aktivitelerini artırmaları glukoz tüketimi ve kilo vermeyi kolaylaştırması açısından önemlidir. ) 
  3. Hastalara, tedavide diyetin yanı sıra antidiabetikler verilmesi yeterli olmuyorsa dışardan insülin verilir. 

Diabetes mellitus etyolojisine göre tip 1, tip 2 ve gestasyonel diabetes mellitus olarak sınıflandırılır.


Tip 1 Diabetus Mellitus 
Tip 1 diabet genç yaşlarda, özellikle 12-14 yaşlarında görülür. Pankreasdaki beta hücreleri kendi insülinine karşı otoantikor oluşturarak hücreleri harap eder ve insülin salgısı giderek azalır. İşlev gören %10- %20 oranında hücre kalana kadar diabet bulguları görülmeyebilir. Tip 1 diabette başlangıç ani olur ve belirtiler ciddi ve kontrolü zordur. Tedavilerinde mutlaka insülin kullanılır.

Etyoloji 
Kalıtımsal yatkınlık, immünolojik ve çevresel faktörler hastalığın oluşumunda etkilidir. Langerhans adacıklarındaki beta hücrelerinin harabiyeti söz konusudur.

Tip 1 diabet iki alt gruba ayrılır. Bunlar: 1- Otoimmün (Tip 1-A), 2- İdiyopatik (Tip 1-B) tip 1 diabettir. Genetik yatkınlığı olan bireylerde, çevresel faktörlerin tetiklemesiyle (kabakulak, hepatit, çeşitli virüs enfeksiyonları) hastalık ortaya çıkar ve ilerler. İmmün mekanizmaların devreye girmesiyle durum daha da kötüleşir. Tip 1 diabette etken ister genetik isterse immünolojik olsun; insülin salgılayan beta hücrelerinin harabiyeti sonucu karaciğerden kontrolsüz şeker salgılanmakta ve açlık şekerinin yükselmesine (hiperglisemi) neden olmaktadır. Ayrıca yemeklerden sonra da kana geçen glukoz nedeniyle hiperglisemi gelişebilir. 3.1.2.

Tip 2 Diabetus Mellitus 
Orta ve ileri yaşlarda tip 2 diabet görülmektedir. Bu hastalar genellikle kiloludur. Tip 2 diabetyavaş yavaş gelişiyorsa hastalık ancak tesadüfen, rutin tetkiklerle ortaya çıkabilir. Hastalık tanısı konulmadan önce hastada çeşitli komplikasyonlar gelişmiş olabilir.

Etyoloji 
Tip 2 DM’nin değişik toplumlarda görülme oranları farklıdır. Özellikle bazı ırklarda Tip2DM görülme oranları sıktır. Buda hastalıkta genetik yatkınlığın var olduğunu göstermektedir. İnsülin salgısındaki bozukluklar (insülin eksikliği ve insülin resiztansı),ß hücrelerinin artık insülin üretemiyecek şekilde tükenmesi, stresveobesite tip 2 DM’nin ortaya çıkmasında etkendir.


 Gestasyonel Diabetus Mellitus 
Gebeliğin açığa çıkardığı Tip 2 diabet olarak tanımlanır. Gebeliğin üçüncü trimesterinde hiperglisemi gelişebilir.

Etyoloji 
Gestasyonel diyabetin sebebi, ailevi yatkınlığın var olması ve plasenta hormonlarının salgılanmasıdır. Bu kişilerin genellikle gebelik sonrası yaşamda Tip 2 diabet olma oranları yüksektir. Bu hastalar yakından izlenir, başlangıçta diyet ve kan kontrolleri yapılır. Eğer kontrol altına alınamayan hiperglisemi varsa insülin verilir. Gebelere antidiabetikler verilmez. Doğum sonrasında kan şekeri normale döner ancak bu kişiler Tip 2 diabet olma riskini her zaman taşırlar.


Konu ile ilgili videoyu izlemek için tıklayınız.